bugün
yenile
    1. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yolda gördüğüm mavi gözlü bir hatunun bana yaşattığı olaydır vesselam
    2. 14
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sanat eserlerinin büyüleyiciliği karşısında heyecanlanıp bayılma durumu
    3. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
    4. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu nasıl bir sendrom ya. hayır nedir yani "kırmızı ve siyah rengi giyenlere falan aşık mı oluyorlar " asdfghjkl tamam tamam vurmayın :-)
    5. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Bugün de rahatsız olduk iyi amk.
    6. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Buraya bir entry yazdım diye hatırladım ama bulamadım. Ekşiye yazmışım meğer. Buraya da atayım. --- spoiler --- biraz muhabbet edelim mi? hayatımda ilk defa bir bayramda ailemin yanında değilim. bayram geyiklerini pek sevmesem de içim daraldı galiba bugün. biraz kafamı dağıtmak istiyorum. birilerini ortak etmeden. twitter hesabımı yakın bir arkadaşım ve kuzenim keşfetmiş. ne yazsam sırf iyiliklerinden arayıp hal hatır soruyorlar. daha çok içime kapanıyorum. ben en çok bu iyi niyetli tutumlardan çekiniyorum. sırf bunlar yüzünden kendi sesimi kaybetmekten korkuyorum. bu yüzden geliyorum buralara. insanlarının en çok yalnız kalmak ve yalnız ölmekten korktuğu bu çağda yalnızlığın hem lüks hem de ihtiyaç olmasının ironisinden bahsediyorum. olmadık insanları olmadık bir zamanda etrafına toplayıp gev gev konuşmanın lüksünden bahsediyorum. lan şaka maka ne ilginç bir dönemde yaşıyoruz ya. her anlamda şaşırtıcı. neyse çok uzattım bir soluklanayım dedim. sırf canım istiyor diye stendhal sendromu hakkında biraz geyik yapacağım. bir vaadim yok. bu metni şöyle düşünebilirsin uzayan gece sohbetlerinin sonunda herkes yatağına gitmiş ben de kafa dengi birisini sıkıştırmışım çok da malumatımızın olmadığı bir konu hakkında beyin fırtınası soslu laklak yapıp sabahı bekliyoruz. bu cümledeki kafa dengi insan var mıdır kimdir bilmiyorum. takılıyorum öyle. (dünyanın en zor şeyi kafanda belli bir periyodu olmadan yükselen sesleri toplayıp anlatmaya başlamak galiba yav) stendhal sendromu; en temel tanımıyla bazı insanların karşılaştıkları sanat eserleri ve güzellikler karşısında yüksek duygu boşalımı yaşaması ve vücudun fizyolojik reaksiyon vermesi olarak tanımlanan psikosomatik bir rahatsızlık. adının kaynağını, belirtilerini falan google üzerinden öğrenebilirsiniz. şimdi burada tabii ki stendhal sendromunun merkezinde bir şeyler yazacağım(önemsiyorum çünkü) ama asla tek boyutlu bir şeyden bahsetmeyeceğim. bu sebepten “sanat nedir?” konusu hakkında benim kişisel bakış açımı değiştiren meşhur bir olaydan kısaca bahsetmek istiyorum. marcel duchamp bu isim zaten konuyla en azından benim kadar ilgilenen(yani son derece yüzeysel) herkes için önemlidir. sanata bakışı kökünden değiştirmiş, sanat tarihi açısından devrimsel bir kırılmaya yol açmıştır. bunları bu işin akademisinde zaten anlatıyorlardır. bu alanda uzmanlaşan arkadaşlara saygım sonsuz bizimkisi tamamen dünyaya bulaşma telaşı. sonuçta sanat hepimizin ihtiyacı ki geleceğim oralara. marcel duchamp’ın da aralarında bulunduğu bir grup dadaist bir dernek kurup hiçbir otorite ve jürinin bulunmadığı bir sergi duyurusu yapıyorlar. ödül mödül de yok herhangi bir kıstas da yok. duchamp da o zaman bu sergi için bir hırdavatçıya gidip son derece sıradan seri üretim ürünü bir pisuvar satın alıp üzerine hiçbir müdahale yapmadan sadece imzasını atıyor. adını da “fountain” (çeşme) koyuyor. sergiye gönderilen binlerce eser arasında yalnızca bu pisuvar kabul edilmiyor. başta hiçbir kıstasın dikkate alınmayacağı bu sergide, duchamp’ın pisuvarının bir sanat eseri olmadığına karar verilip geri çevriliyor. bundan sonra duchamp dernekten ayrılıyor ayrılmasına ama hem döneminde hem de bugüne kadar gelen bitmez tükenmez tartışmalara yol açıyor. bir şeyin sanatsal değeri bir tarafa dursun bir şeyi sanat eseri yapan şey nedir? şimdi yazarken fark ettim de bu yazıyı yazma motivasyonlarımdan bir tanesi de şu zümrüt apartmanı kitabındaki pedofil içerik ve sansür muhabbeti galiba. hala uyuzum o olaya. twitter’da 2 flood yazdım. merak edene link veririm. duchamp sanatın ne olduğu konusunda derin bir kırılmaya sebep oluyor. sanat ile zanaat arasındaki organik bağı kopartıyor. sanat için başat faktörlerden bir tanesinin estetik haz olup olmadığı konusunda ciddi ikilemler oluşturuyor. şimdi buraya kadar okuyan birisi bunun stendhal sendromuyla ne alakası var hissine kapılabilir. ancak ducham’ın benim için yaptığı en büyük atılım aslında sanatın doğrudan duyularımızı olumlu anlamda manipüle eden bir haz denemesi olmasından çok bağlama dayanan bir “fikir” olduğunu tanımlamasıdır. ducham’ın bu hamlesini “hümanist felsefenin etkisinde insan otoritesi” şeklinde yorumlayanlar var. doğrudur belki de. dediğim gibi sanat tarihi konusunda konuşacak bir insan değilim. ancak ben bu yorumla taşımıyorum duchamp’ı bu yazıya. sanatsal estetiğin insan otoritesinin elinde olduğunu haykırma çabasında değilim. derdim duchamp’ın hamlesi ile sanatsal bakışın yeni bir mertebeye “yükseltildiğini” belirtmek istemek. bu noktadan sonra sanatın estetik bütünlüğü, duyulara hitap etmesi falan son derece sığ ve bayağı talepler olarak gözükmeye başlıyor. sanatı var eden şey kişinin çiğ hazlar peşinde koşmasından ziyade fikirsel uyanışlar talep etmesi oluyor. “imge objenin önüne geçiyor.” sanat kavramı etrafındaki tartışmalara devam edersek benim meşrebimde sanatın tanımı, kişide duygu manipülasyonu yapabilmesidir. sanattan her zaman olumlu duygular uyandıran şeyler olarak söz etmem. aksine son derece rahatsız edici duyguları da uyandırabilecek şeylerden de insanların büyük çoğunluğunun korktuğu kadar korkmam. çünkü meşrebimde sanat kişinin yaşamında duyuları arasındaki boşlukları doldurmaya yarayan bir araçtır. deneyim yaratıcılığı, yaratıcılık üretimi, üretim aydınlanmayı doğurur. hele ki tahmin edilebilirliğin bu derece revaçta olduğu modern yaşam modellerimizde sanattın bu fonksiyonu hayati öneme sahiptir benim için. peki, bu tanımdan sonra duchamp’dan ilham alarak söylediğim “duyusal estetikten daha çok öne çıkartılmış fikir” bunun neresinde kalıyor? çünkü stendhal sendromu ya da sanat eserlerine karşı duyulan yüksek duygu boşalımı kişi ve sanat eseri arasındaki metalaşmış bir bağdan çok daha fazlası olmak zorundadır. kişinin ortadaki ürüne bir objeden çok bağlama dayalı bir fikir olarak yaklaşması zaruridir. bu sendromdan muzdarip kişilerin ya da yüksek derecede sanat hassasiyeti olan insanların sanat eseriyle objektif bir ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. onları etkileyen şey, estetik hazdan ziyade estetik hazzın yarattığı fikirsel uyanış. siz inanıyor musunuz ki stendhal’ı zevkten fenalaştıran florensa’daki tavan fresklerinin büyüsünün nesnesel bir şey olduğuna? stendhal muhtemelen kendisi gibi etten kemikten insanların böyle bir yaratım sürecini yapabilmiş olmasının ardındaki fikirden etkilenmişti. eski bir yazımda “sanatın kusurlu, sanatçı olabilmenin ise insani kusurları anlamlı hale getirebilme yeteneği” olduğunu yazmıştım. bu fikirden yola çıkarak hiçbir yapay zekânın sanatsal üretiminin bu şekilde bir etkiyi uyandıramayacağını da düşünüyorum. hem sanat duygu manipülasyonudur diyorum hem de aslolan fikirdir diyorum. bu ikisi arasındaki köprüyü daha açıklayıcı şekilde şöyle örneklendirebilirim ancak: porno! ara ara kulağınıza geliyordur porno hakkında söylenenler. “porno bir sanat mıdır?” bu, “mertebesiz bir şey olan pornoyu sanat mertebesine çıkartalım mı?” sorusuna bir imadır. ben pornonun bir sanat değil aksine sanatın bir çeşit porno olduğunu düşünmeyi tercih ediyorum. temelde aralarında hiçbir fark olmadığı kanaatindeyim. işlevsel olarak porno da sanat da aynı şeye hizmet ediyor: duygu manipülasyonu ve tek tipleşen hayatlarımızdaki duyusal boşlukları doldurmak. pornografi ile sanatı ayıran; porno film, davut heykeli ve pisuvarı birbirinden farklı kılan şeyler nelerdir? fikir! fikir! fikir! porno, sanatın ilk prototipidir desek abartmış olmam herhalde. imge zahmetine girmeden duyusal uyaranları sonuna kadar kullanmayı ve duygu manipülasyonu için amacına doğrudan gitmeyi tercih eden sanatsal bir çalışmadır. hedef kitlesinden ilave bir çaba ya da yetkinlik beklemez. herkes içindir. bir rönesans eseri ile porno arasındaki farkı belirleyen şey imgenin objenin önüne geçmesidir. aynı fark belki de estetik zevklere hitap eden bir rönesans tablosu ile boş bir çerçeve arasında da vardır belki kim bilir? imge diye de anlaşılmazlık çabasından bahsetmiyorum. aksine nesnenin "ardındakinden" bahsediyorum. anlam yoğunluğu buradan gelir. sanat eseri ve alıcı arasındaki iletişimde sanatçının biz faniler için bıraktığı sübjektif fikir alanından bahsediyorum. ve artık sanat somut duyu reseptörlerine hitap eden pornografik bir haz arayışı olmak yerine entelektüel birikimle entegre olup daha fonksiyonel bir araç haline gelmiştir nazarımda. aynı sanatsal ürünün farklı insanlarda neden farklı sonuçlara yol açtığı sorusuna bütüncül cevabım bu yazının tamamıdır. pornografik ögelerin birçok insanda benzer reaksiyonlara yol açmasının bunun arkaik bir çalışma olmasından olduğuna eminim. kişinin kabı, kişisel yeterliliği ve donanımı ölçüsünde sanat dediğimiz bu oyuncağın farklı semptomlar oluşturmasının sebebi budur. sanatsal ürünlere karşı yüksek duygu boşalımının sebebi olarak kişinin sanatsal hassasiyetiyle doğrudan ilişkisini kuruyor. bu bağlamda duchamp’ın pisuvarının kerameti de önem kazanıyor. sanattan neyi talep ettiğimi yeninden kontrol etmemi sağlıyor. sanatçının dolaylı anlatımla bana bıraktığı sübjektif alanda fikirsel atılımlar yapabilmeme imkan tanıyor. son derece kusurlu ama bir o kadar da derinlikli olan insan canlısının pornografik öğelerden pisuvara uzanan öyküsü büyük bir anlama uğraşının destanıdır. bu destan ki fikri olarak büyük bir öykünün en önemli kanıtlarından bir tanesidir. porno’dan pisuvara insanın duygu yoksunluğu ve anlama arayışı… --- spoiler ---
    7. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      da Vinci'nin "Son Akşam Yemeği" tablosuna baktıkça mest oluyorum ve siz buna bir hastalık mı diyorsunuz?
    8. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir sanat eseri karşısında büyülenme durumudur. benim için önünde bağdaş kurup üç saat izlemek isteyeceğim, müze güvenlik görevlilerinin kolumdan tutup çekiştirerek beni uzaklaştırabileceği sanat eseri sensin gorsel
      1Bu durumun bir ismi mi varmış. Ben kendimi anormal sanıyordum. Teşekkürler :) - boslugunkaosu 05.06.2023 21:44:09 |#4547508
      1bu eskişehir omm'deki heykel mi diye sormak istiyorum ama değilse çok cahil hissedicem jhgjhgk - vivliografis 06.06.2023 19:26:32 |#4547666
      1jakdhskshksa istanbul modernn - zeigarnik 06.06.2023 23:57:22 |#4547734
      butun yorumlari goster (4)